İki türlü stratejist hastalığı var.Bunlardan birincisinde, stratejist, internet ve power point’in esiri oluyor. Bu esaretin kuluçka evresinin sonunda, mambo jambo lafların, bilgi bombardımanının ve görücüye çıkarılmış satılık trendlerin ardına sığınan ve ne dediği belli olmayan; özetle ilham vermeyen cümleler yazıp, bunun strateji olduğunu sanıyor. Yani futbol deyimiyle konuşursak, gol hevesiyle ofansif hamleler yapan santraforların pozisyonlarına uygun olmayan ortalar yapıyor. Ben bir Galatasaraylı olarak bu tip ortalara “Sabri Ortası” diyorum. En güzel “Sabri Ortaları” da keyifle izlemeniz için aşağıdaki linkte:) Siz de, yaşadıklarınızı biraz deşerseniz, sektörden “Sabri Ortası” örneklerini mutlaka hatırlayacaksınız.
http://www.youtube.com/watch?v=HPftA3CXJwo
İkinci stratejist hastalığında, stratejist yeteneğine o kadar aşık oluyor ki; bu defa da, yaptığı enfes ortanın peşinden koşup kendisi gol atmaya çalışıyor. Ben de buna “Neymar Sendromu” diyorum. Bu hastalığın örneğini de aşağıdaki linkte görebilirsiniz.
http://www.youtube.com/watch?v=D1N2Qe8MeaE
“Sabri Ortası” yapanlar zaten konumuz dışı. Ancak kendi ortasına koşup gol atmaya çalışan iyi stratejistler de çıkabiliyor. Adam Smith, “herkes kendi işini yaparsa milletler zengin olur” der. Her ne kadar kendisi bu sözü teşebbüs sahibi liberal ruhu coşturmak için söylediyse de, ben bu yazının içerİğine uygun şekilde aktarmaya çalıştım.
Özetle, iyi stratejistler ortayı yapıp topa koşmamalı. Koşmamalı ki, videoda da görüldüğü gibi, bir kez kendi ortasına gol atmak yerine, santraforlara (yaratıcılar) gol olabilecek onlarca iyi orta yapabilsin.
Yazar: Hakan Senbir